Japon Edebiyatına Giriş Man’yoshu 1: Sevgi
更新日:2022年4月23日
Yazar: Dr. Naoki Yamamoto
Çeviri: Merve Yiğit
Giriş
やまとうたは人の心を種としてよろづの言の葉とぞなれりける
Yamatouta wa hitono kokoro o tanetoshite yorozunokotonoha tozo narerikeru
Japon şiiri, insan kalbindeki tek bir tohumdan çıkan milyonlarca kelime yaprağıdır.
Kino Tsurayuki
Muhtemel ki, insan kalbini anlamaktan daha zor bir şey yoktur. İnsanlar bir kalp taşıdığı için eğlenir, üzülür, sinirlenir, yas tutar. Ve yine, duygularını bir başkası ile paylaşır, ötekinin acısına dayanak olur ve yaşadığı sıkıntıların başkalarınca da anlaşılabilmesi için Tanrı’ya dua eder. Doğu Asya tarihinde şiir, bu tarz yakarışların ifade edilmesinden başka bir şey değildir. Şiir, kendi iç dünyamızın derinliklerine ulaşabilmek namına yaptığımız eylemdir. Bir türlü dile getirilemeyen kalbi duyguların özümsenmesidir. Böylece şiir, günlük hayatın ceremesi içinde neşenin de var olduğuna dair umut verir ve acı çekenler, yalnız olmadıklarını anlayarak biraz olsun rahatlar. Heian dönemi şairlerinden Kino Tsurayuki’ye göre (紀 貫之, 872 – 30 Haziran 945) Japon şiiri, insan yüreğinde kök salıp meyve veren koca bir ağacın yaprakları gibidir. O halde, Japon kalbinden çıkagelen bu yaprakların şekli ve rengi nasıldır dersiniz?
Japon şiir tarihi Man’yoshu ile başlar. Man’yoshu 7. ve 8. yy. döneminde yazılmış şiirlerin derlemesinden oluşur. Bu yüzdendir ki pek çok farklı kesimden insanın şiirlerini kapsar; imparatorlar, aristokratlar, düşük rütbeli memurlar, muhafızlar, çiftçiler… Ayrıca Doğu’nun halk ezgileri (tōka) ve anonim yazarlarca kaleme alınan 2,100’den fazla waka şiiri de burada kendine yer bulur. Yirmi ciltten müteşekkil 4,500 waka şiiri ise üç türe ayrılır; şölen ve seyahatleri anlatan “zoka” şiirleri, kadın-erkek arasındaki aşka değinen “somonoka” şiirleri ve ölüm hakkında yazılan “banka” şiirleri. Hakikaten de kalbin ve aklın bir araya gelişiyle zuhur eden büyük bir ağaçtır Man’yoshu. Dünyadaki diğer antoloji örneklerine baktığınızda Man’yoshu’dan daha eskisini bulabilirsiniz. “Meleager’ ın Epigramları” M.Ö. 7. ve 3.yy. arasında derlenmiştir fakat yalnızca kırk yedi şiirden oluşmaktadır. Benzer şekilde, Çince “Shijing” de m.ö. 1100-600 yılları arasındaki şiirlerden derlenmiştir fakat yalnızca 311 eser barındırır. “Yunan Şiir Antolojisi” 300 şiir ve 4,000’den fazla eserle nitelik açısından zengin olsa da 14.yy’da tamamlanmıştır. Bu sebeple Man’yoshu, 7.yy’da yazılmış olmasına rağmen; gerek en yüksek rütbelere nail imparator, gerek sıradan bir asker olsun, şiire nasıl da herkesin aynı derecede ehemmiyet verdiğini gözler önüne sererek Japon toplumunun ruh zenginliğini açığa çıkartır.
Bu yazı dizisinde, Japonya’nın en eski şiir koleksiyonu Man’yoshu’yu aşk, doğa, aile gibi farklı temalar eşliğinde izah etmeye çalışacağım.
1. Sevgi
あしひきの山のしづくに妹待つとわが立ち濡れし山のしづくに
Ashihikino yamanosizukuni imomatsuto wagatachinureshi yamano sizukuni
Ah sevgilim, söz verdiğim gibi seni bekleyeceğim.
Ağaçtan düşen su damlaları ıslatacak beni.
Prens Otsu
Cevap:
吾を待つと 君が濡れけむあしひきの山のしづくにならましものを
aomatsuto kimiganurekemu ashihikino yamano sizukuni naramashimono o
Beni beklerken ne çok ıslandın.
Dağdan çıkıp gelen o su damlası olmak isterdim, seni ıslatan.
Sonsuza kadar birlikte yaşardık böylece.
İşikava no İratsume
Herkeste ortak olan bir şey vardır: sevgi. Ebeveyn ile çocuk, abi ile kardeş, çiftler arasında veya doğaya karşı duyulan sevgi. 7. ve 8.yy’da yaşayan Japonların çoğu şeye karşı böylesi derin bir sevgi duyması benim için gerçekten etkileyici.
Kadim Japon inancına göre, karşılıklı aşkın varlığına iki şey dalalet eder; ilki sevilen kişiyi rüyada görmektir. Eskiden Japonlar eğer maşuk rüyaya girmişse, maşukun da aşığı sevdiğine işarettir bu diye düşünürmüş. Şimdiki insanlar bunun bir yanılgı olduğunu söyleyebilir. İkinci işaret ise mektuplaşmadır. Özellikle imparatorluk sarayında kadın erkek etkileşimi çok azdır. Perdenin arkasında duran kadını görüp de baş başa konuşmak nerdeyse imkansızdır. Böylesi bir ortamda kadın-erkek arasındaki etkileşimi sağlayan en önemli şey yazınsal kabiliyettir. Doğanın ve bir insanın güzelliğini kavrayıp, bunu kelimelerle ifade edebilmek mühim bir yetenektir. “Bak seni ne kadar çok seviyorum ve bunu kanıtlayan uzun uzun satırlar dile getireceğim şimdi!” demektir. Eskiden Japonya’da aşıklar, karşısındaki kişinin nasıl bir insan olduğunu, yazınsal kabiliyetinin güzelliğine göre tasavvur etmeye çalışırmış.
Girişte yer alan İmparator Otsu ile İşikava no İratsume arasındaki şiir alışverişi bunun güzel bir örneğidir. İşikava no İratsume’nin kim olduğu bilinmese de Man’yoshu’da ismi üç dört yerde geçer. Sarayda birkaç erkeğin peşinden koştuğu yetenekli bir şair kadındır. İmparator Temmu’nun oğlu Prens Otsu, yalnızca şiirde değil, felsefe ve dövüş sanatlarında da oldukça iyidir. Dizginlenemeyen, özgür ruhlu karakteri ve prens olmasına rağmen sergilediği mütevazı davranışı onu pek çok kadın tarafından sevilir kılar. Gelgelelim Prens Otsu, yetenekli şaire âşıktır. Bir gün dağlarda buluşmak için sözleşirler fakat İşikava no İratsume buluşmaya gelmeyince, onu bekleyen Otsu dağdaki çiy tanelerinden sırılsıklam olur. Yine de aşkından vazgeçmeyecektir ve İşikava’ya hala onu sevdiğini belirten bir mektup gönderir. İşikava cevaben, dağdaki bir çiğ tanesi olsaydı eğer, sonsuza kadar Prens Otsu ile kalabileceğini yazar. Bu, her ne kadar prensi göremese de kalbinin onunla olduğunu belirten romantik bir şiirdir. Hâl böyleyken neden buluşamadıkları ise muammadır.
Sonbahar yaprakları altında aşk
妹が家を継ぎて見ましを大和なる大島の嶺に家もあらましを
Imogaie mo tsugitemimashi o yamatonaru oshima no
neni ie mo aramashio
Sevgili kuzenim, keşke en azından evini görmeye devam edebilseydim.
Yamato’daki Oşima’nın yüksek zirvelerindeki evini her zaman görebilseydim.
İmparator Tenci
秋山の 樹の下隠り 行く水の 我こそ増さめ思ほすよりは
Akiyama no kinoshita gakuri yukumizu no warekoso masame omo’osuyoriwa
Dağdaki sonbahar ağacının yaprakları altında saklı ve usulca akan bir dere gibi, yüzeyden göremesen de seni derinden seven benim, senin beni sevdiğinden fazla.
Prenses Kagami
“Dağdaki sonbahar ağacının yaprakları altında saklı ve usulca akan bir dere gibi” cümlesi, waka şiirinde giriş (jokotoba) olarak adlandırılan bir söz sanatıdır. Bu teknik kapsamında, belli bir sesi veya görüntüyü çağrıştıracak kelime ve ifadeler şiirin başına konur. Böylece aşk ve yalnızlık gibi kalbin ince duyguları, tabiatta var olan doğal fenomenlerle ilişkilendirilerek, okuyucunun şiirdeki ifadeleri daha derinden hissetmesi amaçlanır.
Eski zamanlardan beri Japonlar, aşklarını toplum içinde kutlamak yerine, sevgililerini düşlemeyi ve ayrı kaldıkları anlarda mutlu olmayı dilemişler. Böylesi bir aşka Japoncada “Saklı aşk” (Shinobu koi) denir. Gurbette Prenses Kagami’yi düşünen İmparator Tenci, Prensesi görmeyi arzuladığını, onu göremiyorsa da en azından evini görebilmeyi istediğini belirten bir şiir yazar. Ayrılık acısı çektiğini ve buluşma hasretiyle dolduğunu dile getirir. Aksine, Prenses Kagami onu görmek veya onunla buluşmak istediğini söylemez. Derin duyguların “dağdaki sonbahar ağacının yaprakları altında saklı ve usulca akan bir dere gibi,” göze görünmeyen yerlerde bulunduğunu yazar. Görmek anlıktır fakat göremiyorken bile önemsediğin kişiyi düşünmek, kesintisiz akan o nehir misali, durmadan devam eder ve neticede nehirler ve okyanuslar yaratır. Belki de Prenses Kagami, aşkın somut bir şeye bakmaktan ziyade, görünmeyen zamanı paylaşmak ile ilgili bir şey olduğunu düşünüyordu.
Yakıcı aşk
君が行く道の長手を繰り畳ね焼き滅ぼさむ天の火もがも
Kimiga yuku michino nagate o kuritatane yakihorobosamu amanohimogamo
Keşke cennetin alevine sahip olsaydım
Gitmeye mecbur tutulduğun o uzun yolu
Katlar ve ateşe atardım böylece
Senden ayrılmak istemiyorum.
Sano no Otogami no Otome
Sano no Otogami no Otome, bu şiiri Nara dönemi aristokratlarından ve şairlerinden olan Nakatomi no Yakamori için yazmıştır. Yakamori, Kyoto’nun kuzeyinde yer alan Fukui eyaletindeki Eçizen bölgesine sürgün edilmiştir. Denilir ki, sürgün sebebi ya siyasi bir çatışmaya dahil olması ya da Otogami no Otome ile affedilemez bir aşk ilişkisi içine girmesidir. Otogami no Otome, Yakamori’yi sürgün yolculuğu esnasında görür ve kim bilir bir daha ne zaman Kyoto’ya dönüp de çocukları ile birlikte olabilecektir. Bu yüzden sürgün güzergahını yakıp geçmek ister. Ah o yol olmasaydı, ayrılmayacaklardı. O halde ayrılığa ol sebep her şeyi yakmalı! Man’yoshu’daki en hiddetli şiirlerden biridir bu.

1. şiir burada yazılmıştır.
Aşk otları
恋草を力車に七車積みて恋ふらくわが心から
Koigusa o chikaragurumani nanakuruma tsumite kouraku waga kokoro kara
Ah aşk otları! Kalbimdeki aşk, çayırdaki otlar gibi kalınlaşıyor.
Yedi arabayı dolduracak kadar ağır, aşkla dolu kalbim
Ne kadar ağır ve acı verici olursa olsun,
Kalbimin istediği şey bu.
Prenses Hirokava
Aşığın kalbi her zaman acı doludur. Man’yoshu’nun güzelliği, kalbin hallerini doğadaki farklı fenomenlerle karşılaştıran şiirlerden oluşmasıdır. Bu şiirde Prenses Hirokava, aşkını otlara benzetmektedir. Ot tek başına ufak ve hafiftir fakat hepsi bir araya geldiğinde, insanı ezebilecek bir dağ ağırlığına erişir. Elimizde yeterli tarihi kayıt olmadığından, Hirokava’nın kime aşık olduğunu bilmiyoruz ama görünen o ki, onun aşkı direkt bir erkeğe yönelik değildi. Onun sevgisi otlar gibi yavaş yavaş büyüyerek kalp çayırını kapladı ve sonra Prenses ne görsün, nerdeyse yedi atlı araba ağırlığına yanaşan büyük bir duyguydu bu! Aşka düştüğümüzde elden bir şey gelmez. Tek yapabildiğimiz sürekli sevgiliyi düşünmek ve kavuşup kavuşamayacağımız hususunda endişelenerek acı çekmektir. Yine de Prenses acı çekmeye razıydı çünkü kalbi acıdan mutmaindi. Bu şiir, aşkı ile eğlenen ve içine düştüğü hale kendi de gülen Prenses Hirokava’nın nüktedan ruhunu gözler önüne seriyor.