Japon mangaları: Geleneksel yaratıcılığın en ileri noktası
Dr. Naoki Yamamoto
Ben öğrenciyken Naruto, One Piece gibi mangalar sadece Japonya'da değil, bütün dünyadaki gençler arasında oldukça iyi biliniyordu. Günümüzde de Attack on Titan, Chainsaw Man ve Jujutsu Kaisen'i bilmeyen genç yoktur. Japon mangası, gençleri küresel olarak birbirine bağlayan ortak bir kültür haline gelmiştir.
Peki manga nasıl bir kültürdür? Bir hikayeyi anlatmak için çizim tekniğinin kullanımı sadece Japonya ile sınırlı değildir. Batı dünyası da aynı şekilde Hıristiyan ve Rönesans resimlerine sahiptir; hatta İslam dünyası’nın da zengin bir resim kültürü vardır.
O halde, Japon manga kültürünün özellikleri nelerdir? Bu yazıda, Japon manga kültürünün dünyaca bilinen bir türü olan Shonen manganın bazı özelliklerini sadece giriş yazısı mahiyetinde olsa da tanıtmak istiyorum. Metindeki anahtar kelimelerimiz: ustalık, ruhsal gelişim ve otorite karşıtlığıdır.
Araştırmacılar Japonya'da manga kültürünün ne zaman başladığı konusunda ortak bir sonuca varamasalar da, bazıları Heian dönemi resim parşömenleri 'Choju-giga (kuş ve hayvan figürleri) 'yı Japonya'da bilinen en eski 'manga' olarak kabul etmektedir.
Kuşlar ve çeşitli hayvanlar dönemin siyasetini hicvetmek amacıyla çizilmiştir. Başka bir deyişle, Japon mangaları ortak bir ideoloji şeklinde, her şeyden önce 'otorite karşıtı özellikler' gösterir. Hakikaten de Japon mangasının temel yönelimi sivil kültür üzerinedir. Elinizde kağıt ve kalem olduğu sürece her şeyi ifade edebildiğiniz mangalarda, hiçbir kısıtlama yoktur. Çoğu zaman anlatımı dile dahi bağlı değildir.
Otorite karşıtlığı sadece belirli hükümetlerin veya politikacıların eleştirilmesi olarak düşünülmemelidir. Günümüz toplumunda var olan siyasi ve sosyal olarak inşa edilmiş tarihi görüşlere ve baskın ideolojilere karşı bir eleştiri getirmek de çizgi romanların niteliğidir. Bunun son yıllardaki en başarılı örneklerinden biri Golden Kamuy'dir.
Golden Kamuy, 2019'da British Museum'da düzenlenen özel manga sergisi için sembol manga olarak seçilecek kadar popüler bir seridir. Zannediyorum, diğer seriler içinde bu manganın hikayesi kadar zorlayıcı ve otorite karşıtı olan bir tane daha yoktur. Hikaye emekli askerler, Ainu halkı ve Rus-Japon savaşı sonrasında Japon ordusunun; kendi ideallerini gerçekleştirmek için Ainu'nun gizli rezervlerini ele geçirmek için toplumla rekabetini konu alır. Genel olarak (ve özellikle de Türk toplumunda) Japonya'nın Rus-Japon Savaşı'ndaki 'zaferi' Japonya'nın başarılı modernleşmesinin bir örneği olarak lanse edilmektedir ancak Golden Kamuy'un yazarı bu tür hayali hikayeler kurmakla ilgilenmemiştir.
Yerli bir Japon etnik azınlığı olan Ainu kızı karakterini bu hikayenin merkezine yerleştirmiştir. Aslında bu, Japonya'nın genel tarihine karşı bir tür isyan olarak görülebilir. Tarih devlet tarafından anlatıldığında, amacı her zaman muzaffer gösterilen bir anlatının zamanın yöneticileri tarafından yeniden üretilmesidir. Böyle bir tarih anlatımında, toplumdaki azınlıklar marjinal bir alana itilmektedir. Ancak Golden Kamuy'un kahramanı olan Ainu kızı, ne marjinal biridir ne de kendi mağduriyet duygusunu manipülatif bir şekilde kullanmıştır. Ainu kendi olmaktan gurur duyan, bağımsız kimliğe sahip bir karakterdir.
Japonya'nın modernleşmesi nedeniyle azınlıklara yapılan zulüm ve ordunun karanlık tarihi gibi 'büyük tarih'in saklamak istediği gerçeklerden kaçmayan marjinal insanların aktif rol oynadığı Golden Kamuy’un hikayesi, çağdaş Japonya'nın en cesur edebi anlatısı olarak kabul edilebilir.
Ayrıca, Japon mangalarının önemli bir teması da bir usta tarafından yönlendirilen ruhsal gelişimdir. Bu özellik, Batı dünyasının dizi ve filmleriyle karşılaştırıldığında daha da netleşmektedir. Örneğin Doctor Strange adında bir Marvel kahramanı film serisi vardır. Hikaye, dünyaca ünlü bir doktorun bir büyücü ustasıyla tanıştığında kendisinin de bir büyücü olmasını konu alır ancak filmde kahraman nadiren ustası tarafından eğitilir ve kahraman bir büyücü haline gelmez. Ancak devam filmi olan Yenilmezler'de ana karakter olan Strange bir şekilde en güçlü büyücü karakter olarak ortaya çıkar. Peki neden ve nasıl?
Ayrıca en sevdiğim Amerikan film serilerinden biri de Star Wars'dır. Önceki seride, Jedi'ların usta ve çırak arasındaki ilişkisi hikayenin ana temasını oluşturuyordu. Ancak yeni serinin kahramanı, bir ustadan eğitim almadan Star Wars tarihinin en güçlü Jedi'ı oldu. Peki yine, neden ve nasıl?
Batı dünyasındaki anlatılar, ustalar ve büyü gibi Doğu'dan esinlenilmiş gibi görünen unsurlarla doludur ancak bunlar nadiren canlı bir işleve sahiptir. Bunun nedeni, Batı dünyasında kimliğin tanımlanması ve başkalarıyla etkileşim yoluyla geliştirilmemesidir.
Japon shōnen mangalarının anlatılarına bakıldığında, eğitim yoluyla ruhsal gelişime ne kadar çok vurgu yapıldığı görülebilir: örneğin Hunter x Hunter'da yarışmanın kendisi çok az konu edilir ve eğitim yoluyla kendini derin bir şekilde anlamak eserin ana temasını oluşturur. Freecss'in sözleriyle, 'yolculuk sürecinden keyif almak' Japon mangasının ruhunu temsil eder. Kim olduğunuzu anlatmanın ya da istediğinizi elde etmenin hiçbir değeri yoktur.
Shōnen, 'farklı bir varlık' olan bir usta tarafından yönlendirilir ve bu sayede manga, farklı bir benlik olarak kendi anlayışını geliştirir. Ancak bu büyüme sayesinde elde edilen şey, insanlığın içine kapanık hali değildir. Başkaları tarafından yönlendirilen benlik, başkalarına rehberlik ederek büyür.
Jujutsu Kaisen'in kahramanı Itadori'nin felsefesi büyükbabasının son sözlerine dayanır: "Sen güçlüsün. Başkalarına yardım et."
ABD'nin süper güç tarihinin bir metaforu olan Kaptan Amerika, kendi içindeki savaşta karakterin, kahramanlık güçlerini başkalarının kontrolüne mi bırakacağı yoksa kişisel olarak sorumluluk mu alacağı konusunda mücadele eder. Her iki durumda da, süper gücün vatandaşlarına özgü denilebilecek bir kibir mevcuttur.
Japon shōnen mangası bu tür büyük hikayelerde suç ortağı değildir. Hikayenin odak noktası, bireysel olarak insanoğlunun, ustanın ve çırağın ruhsal gelişimidir.
Bu anlamda Japon shōnen mangası bir imparatorluğun sevecen gücünü değil, insanlık için içtenlikle arzulanan bir rol model sunmaktadır. Naruto'daki Kakashi sensei ve Jujutsu Kaisen'deki Gojo sensei aslında kalplerinde yalnızlık ve pişmanlık taşıyan insanlardır. Eğer bunlar diğer kahramanların yeteneklerinin kısıtlanması için iş çeviren karakterler olsalardı, muhtemelen çekicilikleri azalırdı.
Kısacası Japon mangası, özellikle de shōnen, dünyada kalan tek bildungsroman yani oluşum romanı türüdür. İçinde kimlik siyaseti ya da ulus-devletlerin ve hükümetlerin istediği gibi bir zafer tarihi yoktur. Manga, gençlere insan toplumunun sonsuz derecede karmaşık olabileceğini öğretmeye çalışır.
Shōnen manganın bize sürekli yönelttiği soru şudur: Artık kabul ettiğimiz gerçeklikler 'doğru' mudur? Ve manga okuyarak, biz okuyucular olarak kendimizi gerçekliğin kurgusunu aklın testeresiyle bölmek için eğitiyoruz.
Son olarak, Japon mangasını anlamanın en önemli yönü, hem ideolojik özellikler bakımından hem de geleneksel kültürün kendisini bir sonraki nesile aktarmak için en gelişmiş araç olmasıdır.
Mesela, Showa Genroku Rakugo Shinju, Edo döneminde geliştirilen sözlü Japon komedi oyunu ‘rakugo’ hakkında bir mangadır.
Bu hikayedeki tüm karakterler karmaşık duygulara sahiptir ve kusursuz değillerdir. Fakat onları güzel yapan şey tam da budur. Manganın kendisi bir shonen değildir; ancak usta, çırak ve zamanın otoritesine karşı isyan gibi shonen manga felsefesinin öğelerini içerir. Karakterlerin insani tarafı, Rakugo'nun klasik hikayesinden esinlenilmiştir ve karakterler onu icra eden sanatçılardır. Hikayede sık sık klasiklerin geleneğini sürdürmenin zorluğu hakkında tartışılır.
Kendi rakugonuzu seçtikten sonra, klasikleri kelimesi kelimesine icra ediyorsunuz. Ama bu klasikler Edo ve Meiji döneminde yazıldığı için mutlaka bazı değişikliklere uğramıştır. Ve bu değişikliği yapan birileri vardır, değil mi?
Belki daha büyük kitlelere ulaşmak için ya da zamana uygun hale getirmek için... Yani diyeceğim o ki, şimdi yazılan bu yeni eserler de bir gün klasikleşebilir.
Yeni bir şey ortaya koyduğunuzda, onun çok abartılı veyahut sıra dışı görünmesini istemezsiniz. Çünkü eğer insanlar sevmezse bir klasik olmaz. Ama eğer ki hiç risk almadan yazıldıysa, bu sefer de insanları sarsmaz. Böyle bir şey de klasik olmaz.
(Showa genroku rakugo shinju)
Üniversite profesörlerinin ve hatta politikacıların tartışmaya çekindiği sıkıntılı konular mangada geliştirilmektedir. Şu an Japonya'da klasik Çin ve Japon eserleri eğitiminin "iş dünyası açısından yararsız" olduğu gerekçesiyle zorunlu eğitimden çıkarılması yönünde çağrılar yapılmaktadır. Klasiklerden esinlenen Showa Genroku Rakugo Shinju, bir tür Japon toplum eleştirisi olarak görülebilir, ancak aynı zamanda özgünlüklerini kaybeden klasiklerin ve uygulayıcılarının da tenkitidir. Bu eleştirel bakış açısı sadece Japon toplumu için geçerli değildir. Klasikler Batı toplumlarında, İslam toplumlarında ve diğer bölgelerde kendilerine has özelliklerini koruyorlar mı? Akademisyenler, klasikleri dinamik bir ilham kaynağı ya da insanlığın bitmeyen arayışında bir rehber olarak gelecek nesillere tanıtabiliyor mu?
Yoksa onları sadece ait oldukları kapalı topluluklar arasında değer gören işlevsiz klasikler haline mi getirdiler? Showa Genroku Rakugo Shinju bu soruları sadece araştırmacılara ve profesörlere değil, tüm insanlara yöneltmektedir.
Daha da önemlisi, Japon mangaları bir soruya tek bir cevap sunmaz veya sorunu çözen tek bir karizmatik karaktere yer vermez. Japon Mangaları, cevaplanamayan sorularla yüzleşen ve cevap arama sürecini insanlığın çetrefilli ve güzel bir yolculuğu olarak tasvir eder.
Çeşitli fikirlerin kutuplaştığı günümüz toplumunda kazanılması gereken tavır, cevapsız olma halinin tadını çıkarmaktır. Okulda öğretilen tarihin tek cevap olmadığı, bu dünyada sizden daha bilge ve daha güçlü insanlar olduğu, değer verdiğiniz klasiklerin ve kültürün asla toplumdaki çoğunluğun kültürü olmadığı - bunların hepsi kendi varoluşları içerisinde tatsız gerçeklerdir.
Ancak bu gerçeği reddeden 'sert' bir kimlik tanımlamak Japon mangalarında 'aptallık' olarak tasvir edilmektedir. Önemli olan, kişinin bu tatsız gerçekleri kendi ruhsal gelişimi açısından nasıl kullandığı ve bu sürece ne kadar değer atfettiğidir.